Bu sayfada yer alan tüm yazılı bilgilere aşağıdaki videodan ulaşabilirsiniz.
Alt işverenlik sohbetleri (Videodan dikte edilmiştir.)
Müteahhit, yüklenici, taşeron veya alt işveren kimdir? | Bunları birbirinden nasıl ayırabiliriz?
Soru: Müteahhit, yüklenici, taşeron, alt işveren… Bir sürü kavram var. Biz bunların ayrımını nasıl yapabiliriz? Yani; müteahhit kimdir, yüklenici kimdir, taşeron kimdir, alt işveren kimdir?
Çoğu insan için çözülmesi çok zor bir düğüm. Öncelikle bunun çok önemli bir soru olduğunun altını çizerek başlayalım. Önemli çünkü eğer ilişki türünü doğru tespit edemezsek mevzuatın yüklediği şartları, seçmemiz gereken sözleşme türünü ve o ilişkinin yasal veya uygulama gereksinimlerini de doğru tespit etmemiz mümkün olmaz.
Müteahhit, yüklenici, taşeron ve alt işveren diye adlandırdığımız ve birbirine anlamsal olarak girmiş olan 4 ayrı kavram kullandık. Bu 4 kavramı, müteahhit ile yükleniciyi aynı başlık altına dahil ederek, 3 ayrı başlık altında ele alabiliriz ve bu düğümü çözebiliriz.
1- Müteahhit veya yüklenici kimdir?
Önce, bunun etimolojik anlamına bakmamız gerekiyor. Etimolojik anlamda müteahhit kelimesi Türk Dil Kurumu tarafından “yüklenici, kendi adına veya sözleşmeden devir aldığı inşaat işini yapmakla yükümlü, gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanıyor. Gerek bu tanım gerekse günümüzde yerleşik kullanım alışkanlıkları nedeniyle, bizim de müteahhit kelimesini sadece inşaat işiyle özdeşleştirerek kabul etmemiz, bizim konumuz olan (yani taşeronluğa veya alt işverenliğe konu olan) eser veya hizmet sözleşmesi karşılığı hizmet müteahhitliği kavramını ise yüklenici kelimesiyle kabul etmemiz ve kullanmamız çok daha doğru olacaktır.
Yani, burada şunu anlamaya çalışıyoruz: Türk Dil Kurumu bize demiş ki, ben etimolojik anlamda müteahhit kelimesini şu şekilde tanımlıyorum: "(1) yüklenici, (bu virgül benim için veya anlamına geliyor) (2) kendi adına veya sözleşmeden devir aldığı işi yapmakla yükümlü kişi." Dolayısıyla, inşaat işi için müteahhit kelimesini, eser veya hizmet sözleşmesi karşılığı yapılan işler için de yüklenici kelimesini kullanarak ilerlemek daha doğru olacaktır.
Bu yaklaşım 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Eser Sözleşmesi başlıklı 470. maddesinde de karşımıza çıkıyor. Bu madde aynen şunu söylüyor: “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”
Yani, biraz önce Türk Dil Kurumu nezdinde yapılan tanımlamayı yüklenici ve müteahhit şeklinde ikiye ayırmıştık. Türk borçlar Kanunu'nda da yüklenicinin yeni bir tanımıyla karşılaşıyoruz ve bu kanunun da bizim yaklaştığımız gibi yaklaştığını anlıyoruz.
Eser sözleşmesi ve yüklenici kavramları, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 470’ten başlayan ve 486’ya kadar devam eden maddelerinde ele alınarak düzenlenmiş. Bu tanımlamalardan ve düzenlemelerden elde edebileceğimiz makul çıkarım ise şu: Müteahhit veya yüklenici; işi bizzat yapan veya kendi idaresi altında yaptıran kişidir. Farklı gerekçelerle bazı işleri (işin tamamını değil) başkasına devredebilir ve işin devredildiği bu kişiye taşeron denir.
(Örnek) Şimdi bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. A Tekstil isimli bir firmanın yeni bir tekstil fabrikası inşa etme kararı aldığını ve fabrika inşaatı işinin tüm mekanik işler de dahil olmak üzere ve anahtar teslim şeklinde B Taahhüt isimli bir firmaya verildiğini düşünelim.
Bir fabrikanın anahtar teslimi inşa edilmesi işi sadece bir inşaat işi değildir. Teknik altyapının tamamlanması, makine parkurlarının kurulması veya yazılımsal gereksinimlerin karşılanması gerekir. Ayrıca deneme üretiminin yapılması veya kalite kontrollerinin gerçekleştirilmesi gibi eser ve hizmet kapsamına giren işleri de içerisinde barındırır. Yani bu işe sadece inşaat işi de diyemiyoruz, sadece eser veya hizmet sözleşmesine bağlı iş de de diyemiyoruz. Birbirine girmiş karmaşık bir durumdan bahsediyoruz.
Bu senaryoda 2 farklı işimiz var: Birincisi binanın inşaatı, ikincisi ise tesisin çalışır hale getirilmesi. Müteahhit ve yüklenici kavramlarını bu senaryo üzerinden ayrıştıracak olursak, B Taahhüt firması sadece bina inşaatı işini üstlenseydi müteahhit, sadece tesisin çalışır hale getirilmesi işini (yani eser veya hizmet kapsamına giren işleri) üstlenseydi yüklenici pozisyonunda olacaktı.
Soru: Peki, bir firma ikisini birden üstlendiyse ne olacak?
Bizim senaryomuzda zaten B Taahhüt firması inşaat işini de, eser veya hizmet kapsamına giren işleri de anahtar teslim şeklinde üstlendi. Peki, böyle bir durumda ne olacak? Tabii ki B Taahhüt firması ikisi birden olacak. Bunu da açıklayalım.
Aslında bizim için ne olduğundan ziyade mevzuat karşısında ne olduğuna değinmemiz gerekiyor. Her ne kadar ticaret sicili bağlamında biz tek bir B Taahhüt isimli firmadan bahsediyor olsak da kanun karşısında inşaat işlerini yapan B Taahhüt isimli firma ve onun karşılaması gereken yükümlülükler ile, eser veya hizmet işlerinin üst işlerini üstlenen B Taahhüt firması ve onun karşılaması gereken yükümlülükler birbirinden çok farklı.
Örneğin; inşaat işi 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bağlamında çok tehlikeli sınıfta yer alıyor ancak eser veya hizmet işlerinin ekseriyeti az tehlikeli sınıfta yer alır. Dolayısıyla gereksinimleri de değişir. Veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu bağlamında ele alırsak; inşaat sicil işlemleri, eser veya hizmet sicil işlemlerinden tamamen farklı şekilde yürütülüyor. Bu farklılıklar ise farklı şartlara ve yükümlülüklere tabi oldukları anlamına geliyor.
Bence doğru yöntem, inşaat işiyle eser veya hizmet kapsamına giren işleri ayrı sözleşmeler halinde ele almaktır fakat geniş kapsamlı tek bir sözleşmeyle de çözümlenmesi gayet mümkündür.
Nihayetinde, müteahhit ve yüklenici kavramlarının tek bir cümlede tanımlanması gerekirse: “Ana işi proje temelinde üstlenen kişi; eğer iş inşaat işi ise müteahhit, iş eser veya hizmet işi ise yüklenicidir.”
2- Taşeron kimdir?
Taşeron tanımının temel ve kritik özelliği, taşeronun işin tümünü değil sadece belirli bir bölümünü üstlenmesidir. Bu arada, taşeronluktan söz edebilmek için mutlaka bir yüklenicinin varlığı da gerekmez. Yani, işin bir bölümünü asıl iş sahibinden alan kişi de taşeron sayılır.
Az önceki örneğimizde A Tekstil ve B Taahhüt firmalarımız vardı. A Tekstil fabrika inşaatı işini kendisi yapıyor olsaydı asıl işveren konumunda olacaktı ve yine taşeronlarla iş birliği yapabiliyor olacaktı. Yüklenici olan firma da asıl işveren de bunu yapabilir. Bu notu koyarak devam edelim.
Burada kritik ve belirleyici nokta; asıl iş sahibinin işin tümünü devredip devretmediğidir. Yani, asıl iş sahibi işin tümünü bir başkasına yaptırıyorsa buna müteahhitlik veya yüklenicilik, işin bir kısmını kendisi yaparken diğer kısmını başkasına yaptırıyorsa taşeronluk söz konusudur. Bazı yüksek mahkeme kararlarında işin tamamının devredilip devre edilmediği veya işin anahtar teslimleri verilmediği konusu, müteahhit ve taşeron ayrımı açısından başlıca ölçüt olarak vurgulanıyor. Ayrıca yüksek mahkeme taşeronluk ilişkisinden söz edebilmek için işi veren kişinin kendisinin de işin asıl bölümünde işçi çalıştırmasını zorunlu görüyor.
(Örnek) Bunu da örnek üzerinden anlatmaya çalışalım: A Tekstil firmasından anahtar teslim fabrika yapım işini almış olan B Taahhüt firması, projede yer alan buhar hattı işlerini C Kaynak isimli üçüncü bir firmaya devretmiş olsun.
Bu senaryoda işin tamamı, anahtar teslim olarak B Taahhüt firmasının üstlenmiş olduğu fabrika yapım işidir. Bu iş birkaç parçaya ayrılır. Yani bizim bakış açımızdan önce yüklenicilik ve müteahhitlik (yani inşaat işi ve eser veya hizmet sözleşmesine tabi işler) olarak ikiye ayrılır. Sonrasında ise iş eser veya hizmetin veya inşaatın içinde farklı parçalara ayrılıyor olabilir.
C Kaynak firmasının bu tesiste yapmış olduğu iş bütün işin bir parçasıdır. Bu işi şöyle tanımlayalım: İnşaatımız veya C Kaynak firmasının çalışacağı alandaki inşaat tamamlanmış ve söz konusu buhar kanalları paslanmaz kaynaklarla inşa edilerek teslim edilecek.
a- Bu senaryoda C Kaynak firması işin tamamını mı yoksa bir kısmını mı aldı?
b- İş anahtar teslimi mi yoksa farklı bir şekilde mi üstlenildi?
c- İşi veren kişinin kendisi orada işçi çalıştırıyor mu?
Az önce saydığımız unsurlar açısından ele alalım.
a- İşin tamamının devredilip devredilmediği konusuna bakacak olursak; C Kaynak firması işin tamamını almıyor sadece fabrika yapım işinin içerisindeki borulama işini alıyor.
b- İşin anahtar teslimi verilip verilmediği konusuna gelirsek; işi anahtar teslimi alan zaten B Taahhüt firmasıdır. Dolayısıyla bizim müteahhidimiz ve yüklenicimiz odur.
c- İşi veren B Taahhüt firması orada personel çalıştırıyor mu? Evet, çalıştırıyor.
Yani bu senaryomuzda bütün şartları sağlayan C Kaynak firması taşeron olarak konumlandırılabilir.
Şimdi, taşeron kelimesini ve kavramını tek bir cümleyle açıklamaya çalışacak olursak: “Ana işe bağlı tali (yani ikincil işi) proje temelinde üstlenen kişiye taşeron diyoruz.”
3- Alt işveren kimdir?
Alt işverenlik geniş kapsamlı bir konu. Önce şuradan başlayalım: Alt işverenlik kavramı 4857 sayılı İş Kanunu’nun "Tanımlar" başlıklı ikinci maddesinde açıklanmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun "Tanımlar" başlıklı ikinci maddesinde alt işverenliğin tanımı aynen şu şekilde yapılmaktadır: “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren - alt işveren ilişkisi denir.”
Bu çok karmaşık bir söyleme dönüşüyor ve bunu parçalara ayırmamız gerekiyor. Aslında bu cümlede (bu kanun maddesinde) üç farklı unsur vardır:
- “Asıl işverenin işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde iş alan” anlamı çıkıyor.
- “Veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan” anlamı çıkıyor.
- “Bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran” anlamı çıkıyor.
Bu maddeden (yani 3 unsurdan) şunu anlamalıyız:
- “Asıl işverenin işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde iş alan.” Burada bir asıl işverenin varlığından ve işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretiminden bahsedilmektedir. (Ki bu asıl iş anlamına gelir.) Bu üretime ilişkin yardımcı işlere de değiniliyor yani yardımcı işler kavramı devreye giriyor.
(Örnek) Bunu hızlıca örneklendirelim. Asıl iş - yardımcı iş ayrımı daha önce değindiğim gibi çok kapsamlı bir konudur fakat burada kısaca değinmemiz gerekirse: Diyelim ki bir süt ürünleri fabrikasında faaliyette bulunacağız ve bir alt işverenlik ilişkisi kuracağız. Ürettiğimiz şey ise yoğurt. Yoğurdun üretim süreci bellidir. Yani stoktan ürünleri çektikten sonra üretim dediğimiz binanın A kapısından (yani giriş kapısından) girdiler teslim alındıktan, ürünün satılabilir forma ulaşmasına kadar geçen aşamaya üretim aşaması diyoruz.
Bu aşamanın içerisinde çok farklı teknik unsurlar, makineler, ekipmanlar, taşımalar, inkübasyonlar vesaire gerçekleşebilir fakat şunu anlamamız gerekiyor: Bir yoğurt fabrikasında yoğurdun üretim aşaması asıl iştir. Bir de bizim "yardımcı işler" dediğimiz diğer işler vardır. Bu da şöyle tanımlanabilir: Bu üretimin bir giriş kapısı vardır ve bu kapıya üretilecek olan yoğurdun içine koyulacağı kap, kacak, kapak, etiket gibi malzemeler teslim edilir. Üretim bittikten sonra bu yoğurtlar kapaklanır, paketlenir, belki kasalara yerleştirilir, o kasalar paletlere dizilir, o paletler tırlara yüklenir vesaire… Bunlar da yardımcı işler sınıfına girer. Yardımcı iş örneklerini tabii ki çoğaltabiliriz. Burada maddenin bize anlatmak istediği şey şu: “Asıl işverenin işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde iş aldıysanız alt işveren olabiliyorsunuz. Zaten asıl işte alt işveren personeli çalıştırılamaz.”
- Bu maddenin bize söylediği ikinci şey yani “veya asıl işin bir bölümünde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan” cümlesi… Bu cümle zaten çok karmaşık ve bence dil bilgisi anlamında da doğru kurgulanmamış bir cümle. Burada aslında anlatılmak istenen şey tam olarak şu: “Bazı işler vardır ki hem asıl iştir hem de orada alt işveren çalıştırılabilir.” Peki bu işler nelerdir? Bu işler “teknolojik gerekçelerle sadece alt işverenin yapabileceği, asıl işverenin yapamayacağı” işlerdir. Burada bunu anlatmaya çalışıyor.
(Örnek) Hemen bunu da örneklemeye çalışalım: Diyelim ki yoğurt fabrikamızda bizim inkübasyon süreçlerimizi kısaltabilecek veya ürünümüzün raf ömrünü (son kullanım tarihini) oldukça uzatabilecek bir teknoloji var. Bu teknoloji de A Firmasına ait. A Firması bu teknolojiyi satmıyor ve sadece kiralıyor olabilir. Yani ürünlerin o makineden geçmesi, sizin satın alıp kendi operatörünüz ile yapabileceğiniz bir işlem olmayabilir. Firma bunu sadece kiralıyor olabilir. Veya firma bunu satıyor olabilir fakat teknolojik karmaşıklığı nedeniyle bu makineyi sadece firmanın ekipleri kullanabiliyor olabilir. Dolayısıyla böyle bir konu varsa ve asıl işverenin yapamayacağı fakat alt işverenin yapabileceği bir iş ise, asıl işin o kısmında alt işveren personeli de çalıştırılabiliyor.
- “Bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran” ifadesi… Alt işveren firmaların, taşeron firmaların genellikle şu şekilde bir yapıları olur. Kendilerine ait ekipleri vardır ve kendi sicil numaraları üzerinde sigorta girişleri yapılmıştır. Bu personelleri bazen A fabrikasında, bazen B fabrikasında, bazen C tesisinde çalıştırıyor olabilirler. Böyle bir durum varsa burada alt işverenlik ilişkisinden bahsedemiyoruz. Buna taşeronluk veya usulüne göre müteahhitlik / yüklenicilik gibi farklı isimler verebilirsiniz.
Yine aynı kanunun yani 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İş Yerini Bildirme" başlıklı 3. maddesinde, alt işverenin iş yeri sicil işlemini ne şekilde yapması gerektiği tarif ediliyor.
“Bu kanunun ikinci maddesinin altıncı fıkrasına göre iş alan alt işveren, kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür.” Yani burada aslında çok farklı bir tescil işleminden bahsediyor. Bu tescil işleminin nasıl yapılacağı konusuna değinelim.
Normalde SGK'da herkesin bir sicili vardır. SGK bağlamında örnek verelim: Diyelim ki bizim sicil numaramız 34 ile bitiyor olsun. Yeni bir sicil aldığımızda 35, 38 veya artık sayısını bilmediğimiz bir şekilde o numara sonlanan yeni bir sicil açılır ve bu iki sicil birbirine bağlı değildir. Fakat alt işverenlik ilişkisinde çok farklı bir durum var.
Alt işverenlik ilişkisinde ise şu var: Diyelim ki bir asıl işvereniz ve sicil numaramız 34 ile bitiyor. Biz alt işverenlik sözleşmesini yapıyoruz, bu sözleşmeyle SGK'ya başvuruyoruz ve diyoruz ki; "bu alt işveren bizim sicil numaranıza bağlı olarak faaliyette bulunacak olan bir alt işverendir. Dolayısıyla, ona bizim SGK sicil numaramız üzerinden bir aracı kodu tanımlansın." Bizim 34 ile biten sicil numaranızın sonuna 34 – 001 (veya 002 / 004 vb.) sayısına göre alt işverenler tanımlanır. Bu işlemin nasıl yapılacağı da dönem dönem değişiyor. Şu anda SGK'nın internet sitesi üzerinden asıl işverenlerin başlatabildiği bir süreç olarak ilerliyor. Nasıl yapıldığı konusuna ayrıca değinmek gerekir fakat anlamamız gereken şu: “Alt işverenlik ilişkisi söz konusu ise sicil işlemimizi asıl işverenin SGK sicil numarası üzerine, aracı kodu ile yapmamız gerekiyor.”
Özetlemek gerekirse alt işverenlik ilişkisinin kabulü için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:
- Bir asıl işverenin varlığı,
- Üstlenilen işin “iş yerinde yürütülen üretime ilişkin yardımcı işlerden” olması ya da az önce bahsettiğimiz gibi “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirmesi,”
- Üstlenilen işin asıl işverenin iş yerinde yapılması,
- İşi üstlenen alt işverenin işçilerinin sadece işi veren işverenin işyerinde çalıştırılması,
- Asıl işverenle alt işveren arasında yazılı bir alt işverenlik sözleşmesi olması,
- İş yeri sicil işleminin, asıl işverenin sicil numarasına bağlı bir aracı kodu üzerinden yapılması.
Bu şartlar sağlanmadan alt işveren ilişkisi kurulmuş sayılamaz.
Yine bir örnek üzerinden (hatta kendi örneğimiz üzerinden) devam edelim: A Tekstil firması, anahtar teslim fabrika yapım işini B Taahhüt isimli firmaya vermişti. B Taahhüt firması da buhar hattı işini C Kaynak firmasına vermişti. A Tekstil firmasının fabrikayı teslim aldığını, asıl işi olan tekstil ürünleri üretiminde kadrolar oluşturarak faaliyete geçtiğini ancak ürettiği tekstil ürünlerinin paketlenmesi ve tırlara yüklenmesi işini D Sosyal Hizmetler isimli bir firmaya devrettiğini düşünelim. Bu noktada ciddi bir kördüğüm ile karşılaşıyoruz ve işler oldukça karmaşık bir hal almaya başlıyor. Çünkü firmaların statüleri (yani bu firmalar müteahhit midir, yüklenici midir, taşeron mudur, alt işveren midir sorusunun cevabı) göreceli bir hal alıyor. Tek bir sabitimiz yok, nereden bakarsak ona göre değişken bir hal alıyor.
Mesela A Tekstil firması, fabrikanın kendisine teslim edilmesine kadarki süreçte sadece ihale sahibiyken, teslim sonrası asıl işveren sıfatı kazanıyor. Yahut B Taahhüt firması, A Tekstil firmasının müteahhidi veya yüklenicisi iken aynı zamanda C Kaynak firmasının da asıl işvereni oluyor. Yani firmalar arasındaki bağlama, sözleşme türüne, vesaireye göre hangi firmanın gözünden bakarsak farklı bir sonuçla karşılaşabiliyoruz. Bu örnekte sadece 3-4 firmayı baz aldık. Sadece 3-4 firmanın dahil olduğu (ve bence çok basit) bir ilişki türünde bile bunca karmaşaya sebep olabilen bu konunun, çok katmanlı ilişkiler söz konusu olduğunda ne kadar karmaşık hale gelebileceğini tahmin etmek bile çok güç olabilir.
Yani bu gerçekten çok önemli bir konudur, dikkat edilmesi gerekir. İlişkinin türü göreceli bir hal aldığında, baktığımız pozisyona göre onun türünü, şeklini, ona bağlı sözleşmeyi veya bütün gereksinimleri değiştirebilir.
Bu noktada akla muhtemelen çok fazla soru gelir:
- C Kaynak firması veya D Sosyal Hizmetler firmasının asıl işvereni B Taahhüt firması mıdır yoksa A Tekstil firması mı?
- A Tekstil firması, yapım işini B Taahhüt firmasına vermek yerine kendisi üstlenseydi, ilişkideki tüm firmalar açısından statüler ne şekilde değişirdi?
- Hangi tür ilişki, hangi mevzuatlara uygun şekilde hazırlanmalı ve hangi tür sözleşmelerle güvence altına alınmalı?
Bunların hepsi ayrı sorular, ayrı konular ve çok detaylı bir şekilde incelememiz gerekiyor. Sadece değinmek için söyledim.
Şimdi, alt işvereni de tek bir cümle içerisinde ve kavramsal olarak açıklamaya çalışacak olursak şunu söyleyebiliriz: “Alt işveren, proje temelli olmayan ve faaliyet sırasında aktif olarak çalışan kişidir.”
Tam da bu noktada bir tespitimizi paylaşmamız ve öneride bulunmamız gerektiğini düşünüyorum. Önce tespitle başlayalım.
Ülkemizdeki çoğu özel sektör firması, alt işverenlik ilişkisinin müteselsil (yani birlikte) sorumluluk ilkesinden kaçınmak amacıyla, uygulamada aslında net bir alt işverenlik ilişkisi olduğu halde, doğru yapılandırılmış bir alt işverenlik ilişkisi inşa etmek yerine, taşeronluk ya da müteahhitlik (yani yüklenicilik) ilişkisi varmış gibi düzenlenen hizmet sözleşmelerini tercih ediyor.
Bu tercihin ise hem alt işveren hem de asıl işveren açısından son derece sakıncalı sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir durumun tespiti halinde, muvazaa veya butlan hükümleri başta olmak üzere birçok farklı yaptırımla karşılaşılabilir. Sendikal ortamlarda kapsamlı mevzuat sınırlamalarına ve cezai müeyyidelere maruz kalınabilir.
Yani asıl işverenlerin gözünden bakarsak; sözleşmenin adını müteahhitlik sözleşmesi koymuş olmamız, o sözleşmenin kanun karşısında bir müteahhitlik sözleşmesi olacağı anlamına gelmez. Veya mevzuatın asıl işverene yüklemiş olduğu yükümlülükleri sözleşmeyle işi verdiğimiz firmaya yüklemiş olmamız, kanun karşısında bu yükümlülüklerden muaf olacağımız anlamına da gelmez. Yani bir şeyi sözleşmeye yazmış olmamız onun geçerli olduğu anlamına gelmiyor.
Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Mesela bugün birisine işbaşı vereceğimizi düşünelim. Bu kişi sözleşmede imzalıyor ve kabul ediyor olsa dahi asgari ücretin altında bir ücretle çalıştıramayız. Dolayısıyla kanuna zaten aykırı olan hükümler butlan yani yok hükmündedir. Buna dikkat etmek gerekiyor.
Hatta şöyle bir risk var bence burada, bu tespitimizi biraz genişletelim. Biz bu sözleşmelere farklı isimler vererek kendimizi koruduğumuzu düşünüyoruz ve sorumlulukları alt işverenlere veya farklı firmalara yüklediğinizi düşünüyoruz. Fakat aksine sözleşmeyle devrettiğimizi sandığımız ancak kanunen devam eden yükümlülüklerimizden muaf olduğumuzu düşünerek, onları denetim mekanizmamızın dışına çıkartırız ve bizzat kendi ellerimizle çok daha büyük tehditlere sayısız kapılar aralamış oluruz.
Örnekleyelim: Siz sözleşmenize taşeronluk veya yüklenicilik sözleşmesi başlığı atarak yapılacak işin tanımı kısmına da “anahtar teslim paketleme işi” yazabilirsiniz. Ancak mahkeme bunu “üretime bağlı, yardımcı iş sınıfında olan, proje bazlı olmayan ve süregelen bir iş” olarak tanımlayarak bu ilişkinin bir alt işverenlik ilişkisi olduğuna ve sözleşmenin muvazaalı olduğuna (yani yanıltma amacı taşıdığına) karar verebilir. Böyle bir senaryoda butlan (yani sözleşmenin yok hükmünde sayılması) ve müteselsil (yani birlikte) sorumluluk ilkesinin devreye girerek asıl işveren firmayı çok, çok, çok ciddi zararlara uğraması kaçınılmaz olacaktır.
Öneri kısmında da şunu söyleyebiliriz: Doğru yapılandırılmış bir alt işverenlik ilişkisi tesis etmek mevzuata uygunluk, çalışma barışı, denetlenebilirlik, sürdürülebilirlik, hesap verebilirlik, verimlilik, geliştirilebilirlik ve ikame hizmetlere erişim gibi birçok açıdan son derece önemlidir. Alt işveren firmalardan verim alabilmenin bence ilk adımıdır ve olmazsa olmaz bir politika kuralıdır. Bir firmanın hayatı boyunca alt işverenlerle olan ilişkisini de muhtemelen bu seçimleri belirleyecektir. Bunun da altını çizelim; yani yan yollara tevessül edip tehditlere kapı aramayalım, doğruyu uygulayıp sürdürülebilir verim alalım.